Türkiye

Mücadeleyi seçtim ama hiç kolay olmadı.

1972 yılının Mart ayında doğdum. İki kardeşiz, babam hekim, annem ev hanımı. İkisi de Çerkez, ben de bu gelenek ve terbiye ile büyüdüm. Okul sonrası çalışma hayatım başladı. Bir süre sonra HSBC bankasına geçtim. Eşimle de orada tanıştık.

2003 yılında, ikinci oğluma 9 aylık hamileyken, çalıştığım bankaya bombalı saldırı düzenlendi. Çok kötü, acı, üzücü ve travmatik bir durumdu. O patlamanın etkisiyle mi bilmiyorum, iki gün sonra oğlum Yağız doğdu.

Başlarda herşey gayet iyiydi. Sonra bir gün Yağız'ın bir oyuncağının üstünden defalarca atladığını gördüm, bıraksam sonsuza kadar atlayacak gibiydi. 16 aylıktan itibaren doktor doktor dolaşmaya başladık. Gittiğimiz doktorlar teşhis koyamıyorlardı. Sonunda, bugüne kadar da doktorumuz olan Yankı Yazgan'a gittik. Dördüncü seansın sonunda bana "Naz’cığım çok derin bir nefes al o kadar derin bir nefes al ki biz okyanusun dibine ineceğiz senin de ayağın yere vuracak, maalesef atipik otistik" dedi. Atipik otistiklerin canları istediği zaman normale döndüklerini daha sonra ise kendilerini geri çektiklerini, bizim onu normale geldiği zaman orada ne kadar uzun tutabilirsek zamanla öbür tarafa dönmeyi bırakabileceğini ama bu sürecin çok uzun olacağını, bir gün muhteşemken ertesi gün çok kötü olabileceğini söyledi.

Dibe vurmak ile oğluma elimden geldiğince yardım etmeye çalışmak arasında seçim yapmam gerekiyordu.

Mücadeleyi seçtim ama hiç kolay olmadı. Restoranlardan mı kovulmadık, otellerden mi atılmadık. İnsanlar anlamıyorlardı. Bize, paranızı geri verelim gidin dedikleri çok oldu. Gönderdiğimiz normal okullardan da kovulduk. En zor zamanımdı, düzgün beslenme alışkanlığını kazanması için içim kan ağlayarak üç gün aç bıraktım.

Bütün bunların sonunda, bugün Yağız kendi işlerini halledebilen, yüzme yarışmalarında madalya alan, iletişimi müthiş gelişmiş (hala gidecek yolumuz var), etrafında olan bitenin farkında olan bir delikanlı oldu. Şimdi 16 yaşına girecek, en büyük hedefi ise gitar çalmak.

Naz Erkıralp 

Bodrum, Muğla, 25 Temmuz 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi "İnsan Hikayeleri Projesi" fotoğrafçılarına aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

Hayatta mutlu olmayı, hep bildim

Münir dersen herkes tanır bu sitede beni. Tam 25 yıldır, bu sitedeki bir evin kahyası olarak çalışıyorum. Bahçe işlerinden tut, tamirata, köpek gezdirmekten, araba yıkamaya kısacası aklınıza ne gelirse, her işe bakıyorum.

Ardahan'dan İstanbul'a geldiğimde 40-41 yaşlarındaydım. Kolay değildi ama cesaret ettim ve geldim İstanbul'a çalışmaya. İlk olarak şu anki patronumun işyerinde bekçi olarak çalışmaya başladım. Zamanla işverenimin ailesi de beni öylesine sevdi ki, evlerinde çalışmamı istediler. O zamandan bu zamana aynı aile için çalışıyorum.

Yılın 2-3 ayını Ardahan'da hanımın yanında geçiriyorum, geri kalan zamanda İstanbul'dayım. Kolay bir hayat değil bizimkisi, ama zamanla herşeye alışılıyor. Üç oğlum ve yine üç erkek torunum var. En büyük oğlum anasının yanında kaldı. Diğer ikisi, delikanlı olunca İstanbul'a benim yanıma çalışmaya geldiler. Benim çalıştığım evin bulunduğu sitedeki markette işe girdiler. Herkes oğullarımın ne kadar efendi, ne kadar saygılı olduğunu söyler. Onlarla gurur duyuyorum.

Hayatta mutlu olmayı, hep bildim. Tanıyan bilir, şükür Allah'a, tüm zorluklara rağmen kahkaham hiç eksik değildir.

Münir Gökçe
İstanbul, 3 Aralık 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi "İnsan Hikayeleri Projesi" fotoğrafçılarına aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

Bir deniz sevdalısı

Adım Mehtap Çelikok, 1978 yılında İstanbul'da doğdum. İstanbul Su Ürünleri Fakültesinden mezun oldum.

İlk kez dalmaya başladığım andan itibaren dalış bende bir tutku olmuştu. Su altı Teknolojisini de okuyup mezun oldutan sonra sanayi dalgıçlığı eğitimi aldım. Bölüm başkanımız okulda kalmamı istedi, dört sene sanayi dalgıçlığı eğitimi verdim. Daha sonra PADI, CMAS-TSSF, SSI eğitmenlik sertifikalarını aldım.

2007 yılında Tayland'da 6-7 farklı dalış merkeziyle çalıştım. O, halı büyüklüğündeki vatozlar, bebek uykusunun uysallığında dipte uzanan leopar köpekbalıkları, kaplumbağalar, ahtapotlar, rengârenk sübyeler öylesine hayranlık oluşturuyordu ki bende, sanırım ben bu yüzden su altına aşıktım.

Türkiye'ye döndükten sonra dalış turizmini canlardırmak için Fethiye Sualtı Derneği'ni kurduk. Derneğin başkanlığını ben üstlendim. Sektörümüz adına yapmak istediğimiz birçok proje vardı ama bürokrasi ve protokoller elimizi kolumuzu bağlıyordu. Fethiye’de olmayan bir şey vardı; Su altı batığı, bir yapay resif. Bu amaçla istediğimiz bir geminin bize hibe edilmesi için uzun süre beklememiz gerekti. Sonunda haber geldiğinde çok sevinmiştik ancak geminin Samsun'da oluşu işlerimizi zorlaştırmıştı. Geminin nakliye ve batırılış giderlerini derneğimizin karşılayabilmesi olanaksızdı. Bunun için devlet makamlarının ve toplum kuruluşlarının kapısını çalmamız gerekmişti. Sonunda Sahil Güvenlik'te emekliye ayrılan bir bot olan TCSG-121 batırıldı. Artık deniz canlılarına yuva olacak bir resifimiz ve denizaltı sevdalıları için serüven niteliğinde bir gemi batığımız vardı. Hamile olmama rağmen tüm yaz teknede çalıştıktan sonra, eşimle beraber aşkımızın meyvesini kucakladık. Bizim çocuğumuzun adı Deniz olmasa zaten şaşırtıcı olurdu.

Çeşitli dalış merkezlerinde yıllarca hocalık yaptım. Birçok deniz sevdalısının yetişmesine katkım oldu. Onlara denizlerin, deniz altı canlılarının gelecek kuşaklara zarar görmeden bırakılması gerektiğini anlattım, durdum.

Mutlu bir çocuktum, mutlu bir kadın, mutlu bir anne ve kendimi bildim bileli hep mutlu bir dalgıç oldum.

Mehtap Çelikok
Fethiye, Muğla, 6 Ekim 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi "İnsan Hikayeleri Projesi" fotoğrafçılarına aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

İnsan yalan söyler, iş yalan söylemez

Ben Efrim, Mardin, Midyat’lıyım. Efrim'in Ermenicesi Yeprem. Herkes beni Yeprem usta olarak tanır. 7 sene Mardin'de kaldıktan sonra İstanbul Kumkapı Patrikhanesi'ne muhacir olarak geldik. Fakirdik, 5.sınıfa kadar okuyabildim. 1979'da kuzenim beni Kapalıçarşı'ya, gümüş ustası Avaktürk usta'nın yanına getirdi. Zanaatkar olup olmadığımı anlamak için en zor işleri bana verirlerdi. Zoru başardım ve "Balyan" adını verdiğim kendi firmamı kurdum.

Olabilecek işleri, modelleri kabul ederim, ne saçma iş yapmış dedirtmem. Bu iş benim gururum. Türkiye'nin en iyi tepsi ustasıyım diyebilirim. Tepside çok model vardır, kakma güllü, çiçekli modeller kolaydır, hata kabul eder. Düz model en zorudur, düz modelde ufacık nokta hemen kendini gösterir.

Çekiçle vurmak çok önemli, 7-8 senede anca öğrenirsin. Her ustanın bir çekici vardır. Atölyelerde hiç kimse birbirinin çekicini kullanmaz. Ben, kendi örsümü de kendim yaptım. Aletleri, malzemeleri kendime uygun hale getirmezsem randıman alamam. Çekiç vurunca doğru bir ses vardır, örs oynayınca o ses gelmez. O sesi takip edersin, rahat çalışamazsın. Örsü ya sıkılaştıracaksın ya da suya atıp şişireceksin. İnsan yalan söyler, iş yalan söylemez. İş kendini gösterir, bakınca iyi işi hemen diye görürsün.

İkinci branşım antika tamiri. Herkes korkar, eline almak istemez çünkü eşya bir sakatlansa ikincisi yoktur ama hepsinin üstesinden gelirim. Bunu Yeprem usta yapar diye bana getirirler. Antika çanta tamiri bile yaptım.

Sanatçı olmak güzel, size değer veriyorlar. Bilgi Üniversitesi'nde, endüstriyel tasarım derslerinde öğretmenlik yaptım. Tasarım öğrencileri, çekiç sallamayı, ürün tasarlamayı burada öğrenirler. Ücret istemem, öğretirim. Bu işi öğrenmek isteyen genç çırak çok az. Keşke gelseler de, biz de hayattayken bu işi öğretsek.

Efrim Sögüt
İstanbul, 16 Ağustos 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

44 yıl şoför olarak çalıştıktan sonra artist oldum

44 yıl şoför olarak çalıştıktan sonra artist oldum. Çok şükür geçimim iyi. Film hayatıma öğretmen arkadaşımın yönlendirmesi ile başladım. İlk önce yapımcı ile görüştüm. Deneme çekimleri yapıldı. Yönetmenimin yardımı ve yönlendirmesi ile başarılı oldum ve dizilerde oynamaya başladım.

TRT6'da 3 yıl boyunca yayınlanan "Can ve Ciğer" dizisinde 2 yıl dede rolünde oynadım. Daha sonra "Kertenkele" dizisinde de rol üstlendim. Kısacası, 12 yıldır film oyuncusuyum.

Benim üç oğlum ve beş kızım var, hepsi evli. Beni izlerken utanmamalılar. Karısını döven, kızları kucağına alan, tecavüz eden, şeytani roller için teklifler geliyor. Bunlara yüksek maaş veriyorlar ama ben kabul etmiyorum. Benim rollerim temiz olmalı. Ben şerefimi film için iki paralık etmem. Gerekirse bir ay sebze yerim ama kötü karakter oynamam.

Mehmet Ali İzolu
Şanlıurfa, 30 Haziran 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

14 çocuğumla birlikte Harran'ı tanıtıyoruz

Babil’in kutsal kenti, Asur ve Emevilerin kraliyet merkezi olan Harran’da yaşıyorum. 1945 doğumluyum. Atalarımız göçebe bir kültüre sahip olup, konar-göçer yaşarken; Osmanlı Devleti zamanında Kuzey Suriye’den gelen Bedevi akınlarını durdurmak için bilinçli olarak Harran ve çevresine yerleştirilmişlerdir. Burada coğrafi ve ekonomik imkânların kısıtlı oluşu onları bugün dünyada eşi benzeri bulunmayan özgün bir mimariye sahip olan Harran Evlerini inşa etmeye zorlamıştır.

1970’li yıllarda Kültür Bakanlığına bağlı olarak Harran ören yerinde çalışmaya başladım. Uzun yıllar boyunca bu görevi yerine getirdikten sonra 1997 yılında emekli oldum. Çalışma hayatım süresince, Harran'ın kısıtlı imkânlarına rağmen, gelen yerli ve yabancı ziyaretçilere elimizden geldiğince yardımcı olduk. Benim de doğup büyüdüğüm konik kubbeli Harran evlerini turizme kazandırdık. Kız, erkek 14 çocuğumla birlikte uzun zamandır Harran’ın tanıtım faaliyetleri içindeyiz. Evimiz toplam 18 konik yapılı odadan oluşmaktadır, burada hem çeşitli hediyelik eşyaları hem de kendi yapığımız yöresel yemekleri yerli, yabancı ziyaretçilerimizin beğenilerine sunuyoruz.

Halil Özyavuz
Harran, Şanlıurfa, 22 Eylül 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

Sonsuz şeyler seni asla bırakmaz

Ben Ada, 31 Mayıs 2005’de Antalya’da doğmuşum. Şimdilerde babamla birlikte Marmaris’te yaşıyorum. Akaya isimli 6,5 metre uzunluğunda bir teknemiz var. Teknenin motoru bozuk, üstüne üstlük bir gün tekneyi karaya çekerken direği de kırıldı bu yüzden yelkenleri de açamıyorum. Biraz sıkış tepiş ama ben alışayım diye teknemizde yaşıyoruz.

5 yıl önce optimiste başladım. Yarışmalara katıldım, toplam 22 tane madalyam oldu. Yarış bir rekabet işi ve bu da beni yordu. Karada yanınızdaki arkadaşınızla ne kadar iyi olursanız olun denizde yarışırken bu barış bozuluyor. Gün geliyor onun kötülüğünü bile istiyorsunuz ve bu kötü bir şey, o yüzden de yarışlara katılmayı bıraktım.

Şimdilerde yelkenli ile solo olarak dünya turu yapmak istiyorum. Bu benim ufkumu açacak. Aynı yerde takılıp kalmaktansa dünyanın ne kadar farklı seçenekler sunduğunu görmek, farklı yaşamları, kültürleri tanımak istiyorum.

Laura’yı bilirsiniz, hani Laura Dekker; 14 yaşında Hollanda’dan çıkıp, teknesiyle solo dünya turu yapan en genç denizci. İşte ben onun rekorunu kırmak istiyorum. Bunu başarırsam bundan sonraki yaşamımda yelken yapmak isteyenlere örnek olmak, onlara bir anlamda öncülük etmek istiyorum. Laura'nın rekorunu kıramasam bile yine yelkenle ilgili yeni hayaller kurmak istiyorum. Başka yerlere gitmek, yeni seyirler yapmak ve tabii ki bir yandan eğitimime de devam edip psikiyatrist olmak istiyorum.

Bu yolculuğa bu sene çıkmak istiyordum ama olmadı, hazır değildim. Şimdi hazırlanıyorum, başka teknelerde çalışıyorum, başka ekiplerle seyre çıkıyorum ve teknemi hazırlıyorum.

Neden yelken? Çünkü yelken sonsuz bir şey ve sonsuz şeyler seni asla bırakmaz. Bebeklerimle oynasam bir gün sıkılırım, yapboz yapsam biter, ama yelken asla bitmez. Yelken yaparken her gün yeni bir şey öğrenirsin...

Ada Akpınar
Datça, Muğla, 22 Temmuz 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

Biber uyku bilmez!

Dün gece de hiç uyumadım, 48 saat çalıştım. Biber uyku bilmez. Geldimi, bitene kadar çalışacaksın.

Dört oğlum var. En küçüğünün adı da Mustafa. Gaziantep'te Toz kardeşler olarak bilinirler. İşletmemizin adı "Kardeş Kurutmacılık". Adana'dan, Tarsus'tan, İskenderun'dan biber, patlıcan gelir. Orada hava rutubetli, bunlar orada kurumuyor. Antep'te kurutup dolmalık olarak geri gönderiyoruz.

Yeşilköy rüzgarlı, rüzgar kurutuyor biberleri, güneş kurutmaz, güneş yakar. Eskiden hava kuru idi şimdi baraj göleti falan yaptılar iklim değişti. Hava rutubetli oldu. Rutubet geceleri %60'lara çıkıyor. Biberlerde akma oluyor. Bitkisel mantar hastalıkları yüzünden verim düşüyor, fazla güneş ise yakıyor. Çok hasar oluyor. Geceleri biberlerin üstünü örtüyoruz.
Hırsızlıkta başladı bu yıl. Sürekli bekçilik yapıyoruz. Arazinin bir yanından girip çalıyorlar.

2 yıl önce hanımımı kaybettim. Elif 58 yaşında idi, tansiyon hastası idi. Beyin kanaması geçirdi. Sağ tarafı felç oldu, 45 gün yoğun bakımda yattı. Gece gündüz keşke ben ölseydim diyorum, ama olmuyor işte. 60 yaşındayım. Herşeye rağmen hayat devam ediyor. Evde tek başıma kalınca baktım kafayı yiyeceğim, herşeyi olduğu gibi bıraktım ve buraya geldim. İşçilerin başında duruyorum, burayı bekliyorum. İşleri yürütmeye çalışıyorum. Çocuklar da çalışıyor, ben de çalışıyorum.

Mustafa Toz,
Gaziantep, 29 Haziran 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

Tarihin sıfır noktası: Göbeklitepe

UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi'ne alınan, Tarihin sıfır noktası GÖBEKLİTEPE’den:

Ben Mahmut Yıldız 66 yaşındayım. Urfa, Örencik köyü doğumluyum. Göbeklitepe'deki kalıntıların bulunduğu arazinin eski sahibiyim. Çocukluğumuzda burası tarlaydı, biz de bu tarlada oyun oynardık. Bu toprakların büyüklerimiz tarafından kutsal olduğu söylenirdi, insanlar kurban kesmeye, dilek dilemeye gelirlerdi.

1986 yılında amcam tarlada çift sürürken iki eser buldu, Şanlıurfa Müzesi’ne götürdük. Müzedeki görevliler "Kireç taşıdır" diyerek oralı olmayıp, eserleri bir odaya koydular. 1994’de Alman arkeologlar Nevali Cori’de kazı yapıyorlardı. Bölgeden çıkan heykelleri müzeye teslim ettikleri sırada Göbeklitepe’den çıkan o unutulmuş eserleri görmüşler. Bize gelip kazı için müsaade istediler. Bir avukata sorduk. "Korkmayın, izin verin, araştırsınlar. Eğer bir şey çıkmazsa tarlayı düzeltip geri verirler, bir şey çıkarsa siz de köyünüz de fayda görür" deyince izin verdik. Arkeologlar birkaç ay çalıştılar ama bir şey bulamadılar. Bir sonraki sene tekrar geldiklerinde bir duvar buldular. Üçüncü sene bir taşın ucu gözüktü. Kazdıkça taşın üzerinde boğa, tilki motifleri çıktı. Devlet araziyi aldı, bize ödeme yaptı ve zaman içerisinde bugünkü haline geldi.

Dönemin arkeolojik kazı başkanı Alman asıllı arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt öncülüğünde yürütülen kazı çalışmalarında 20 yıl aktif görev aldım, yaşımın ilerlemesi dolayısıyla 2005 yılında bu görevimi bıraktım. Tarihten kopamadığım için de atalarımdan kalma bu arazinin güvenlik görevlisi olarak hizmet veriyorum, ayrıca dünyanın dört bir yanından Göbeklitepe’ye gelen yerli ve yabancı turistlere gönüllü rehberlik yapıyorum. Çocuklarım da kafeteryada ve bilet gişelerinde çalışıyorlar. Dünyanın her tarafından gelen insanlarla tanışma imkanı bulduğum için de büyük memnuniyet duyuyorum.

İnsanlık için faydalı bir hizmet yapmaktan, dünyaya miras bırakmaktan dolayı çok mutluyuz. İnşallah burası çok daha güzel olur, daha da çok buluntu çıkar. Umarım, bu tür şeylere bakan uzmanlar, daha başka eserlerin bulunmasına da katkı sağlarlar.

Mahmut Yıldız
Göbeklitepe, Şanlıurfa, 23 Eylül 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

Benim de sizler gibi hayallerim var

12 yaşındayım, ilkokul 6. sınıfdayım, okulumu da arkadaşlarımı da çok seviyorum. Kolay mutlu olabilirim, bir çikolata, sevdiklerimle beraber olmak ya da kocaman bir pizza. Ama saçma sapan şeylere de ağlarım bazen.

Doğuştan görme engelliyim, siz öyle diyorsunuz. Sevdiklerimin bir gün gözlerimin açılacağına dair bir umudu var. Ben çok umursamıyorum, çünkü herşeyi başarabileceğime inanıyorum. Dünyayı sizin gibi göremiyorum ama insanların çoğunun da gördüğünü sanmıyorum, sadece bakanların benden farkı yok.

Bana göre görmek dünyanın güzelliklerinin farkına varmak. Saçma sapan olayları kafasına takanlara sinir oluyorum, bu yüzden göremiyorlar.

Beni seven kocaman bir ailem var. Sadece annem, babam değil. Anneannem, dedem, babaannem var. Su var, Ecem, dayım, yengem var. Ezgi, Emrah, Yetkin, Semoş ve tabii ki Vildan var, var da var... Bu insanlar beni ben olduğum için karşılıksız seviyor. Aaa unuttum bir de kedim Köpük var.

Benim de sizler gibi hayallerim var. Çok güzel piyano çalıyorum. Özel ders aldığım Yiğit öğretmenimi söylemeyi atladım. Vildan, o’da var beni seven ve sevdiğim... İleride bundan 10 yıl sonra piyano, yani müzikle ilgili bir mesleğim olsun istiyorum, eğitim almaya devam edip Güzel Sanatlar Fakültesi'nde okuyacağım. Kitap okumayı, dinlemeyi çok seviyorum. Şu anda okuduğum bir kitapta zorlukları başaran 100 kadından bahsediliyor. Beni en çok etkileyen kadının hikayesi tüm yasaklara rağmen piyano çalıp orkestra şefi olan kadın. Bu hikayeyi sevmemin nedeni piyano için tüm zorluklarla savaşması...

Hayatta görmeyi en çok istediğim şey aynada nasıl göründüğüm? Ama çok güzel olduğumu hissediyorum, herkes öyle diyor.

İşte benim hikayem. Ben çok şanslıyım. Bu benim dünyam, benim insanlarım, en güzeli benim hikayem.

Naz Aydın, Öğrenci
Gebze, Kocaeli, 17 Kasım 2018

Daha fazla hikaye için bizi Facebook ve Instagram hesaplarımızdan takip edin.

Bu fotoğraf ve hikayesi insanhikayeleri.com.tr’ye aittir. Paylaşmak ve alıntı yapmak isterseniz, ilgili bağlantıyı ve #insanhikayeleri #humanstories etiketlerini kullanmanızı rica ederiz.

 

Fotoğrafçı Hakkında

Devamı

2/4